31.08.2008

terapi (sarımsak kurdu)

Merhaba doktor uzunca bi ara verdik ama bakın yine buluştuk aslında bugün de gelme niyetim yoktu ... efkarlıyım anlayın...hayat öyleki;alışınca heycan kalmıyor hiç birşeyde .....alışınca dualarda bile içi titremez ,gözü yaşarmaz insanın ...neden çabuk bıkar sıkılır insan bilmem ama herşeyin tazesi ve yenisi makbuldür sanki......Sizinle ilgisi yok yanlış anlamayın tamamen kişisel ....defaatle söylüyorum "alışmak felakettir"


Size geldim çünkü aklım karışık yine.....patlıcan yemeği yaparken sarımsak koymam gerekiyordu ,bi baş sarımsağı elime aldım dış zarını açınca dişlerin arasına kıvrılmış bir kurt gördüm .......hiç aklıma gelmezdi sarımsakta kurt olabileceği elma kurdu armut kurdu olur bilirim.....tatlı meyveler kurtlanır sanıyordum yada hep öyle gördüm ....bu hayvancık yolunumu şaşırdı ...hayır çok faydalı olsada çiğ iken çok leziz olmayan bir şeydir sarımsak ...kötüde kokar ..dayanamamış ölmüş zaten kurtçuk..... Ne işi varki sarımsakta ...açgözlülük belası....bi an kurdu kendime benzettim sarımsağı dünyaya ...aklım karıştı....
*****

Hayır..... bunu söylemeyin doktor!!

resmi belgeleri kaynak alıp doğum günümü kutlamayın ..bu çok anonim ,çok sıradan ve basit ...anlamsız geliyor bana neden kutluyorsunuz ki ...olayda (doğmakta) herhangi çabam ,gayretim ,katkım yok ....bişey başarmışta değilim....Ama şu var "bunca yıl nasılda hayatta kaldın ,nasıl dayandın ,nasıl bıkmadın,nasıl yaşadın" derseniz o zaman kutlayın beni ......İğreti durmuyorum ordan bakınca değilmi ....yakışmışız hayatın bu köşesine ...dekor gibi......yaşama konusunda çok becerikliyim ...standartları yakalama iletişim kurma konusunda kutlayın beni .... bu "standart" kelimeside kullanmayı sevmediğim bi kelimeydi ... çok takıldığım bi kelime ayrıca bi konuşalım bunu ....şimdi çıkmalıyım hava almam lazım ........

23.08.2008

duvarın kaydığı gün.....

Kurstaydım bir grup arkadaşla ayaküstü muhabbet ediyorduk..sırtımı duvara dayamıştım .kollarım birbirine dolanmış ..O an muhabbet neyse ki koyu olmalı dalmışım....
Bi an çığlık attığımı hatırlıyorum ..herkez telaşlandı oturanlar ayağa fırladı..meraklı gözler üstümdeydi....."duvar geriye doğru gitti "olamaz dediler gülümsediler ..
Espri yaptım sandılar galiba .."vallahi eminim duvar geriye doğru kaydı .hissettim duymuyormusunuz "bu sefer gülmeye başladılar ....kahkalarla
Kızdım ama anlamıyordum bu umursamazlığı....."inanmıyormusunuz?"..o an biri önümde ayaklarımın altındaki paspasın önümde kırışmış kısmını işaret etti..
beden duvara dayalı olunca fayans üstünden kaymıştı halı parçası.....
****
Bazen kendine çok güvenmek komiktir....
arapçada bir deyim vardır "el insanü mürekkebün minel hatai vennisyan" (insan hata ve unutkanlıktan oluşmuştur)hep azda olsa yanılgı payı vermeli kendine .azda olsa kuşku duymalı fikirlerden bir şeye o kadar çok inanırsınızki sizi komik duruma düşürür....anlıkta olsa başımıza gelmiştir ..hani aklımızdan geçen o kelimenin ,cümlenin ağzımızdan çıktığına yeminler ederiz oysa aksini iddea eden bir kaç kulak vardır ....
Yanılgılarrr ahhhh....
Sihirli kelimeyi veriyorum "temkin"başta kendin olmakla beraber herkeze ve herşeye temkinli yaklaş..Doğru olduğunu düşündüğün fikirlerine ,bilgine şans ver ama tanrı edinme!!
Bazıları bunu felsefik bir yaklaşım olarak görsede sorgulamak iydir ,yaradanda başka
herşeyi.......... Kendinden fazla emin olan kişi oldum ben fikrindedir ,dışarıya kapalıdır=fikrisabit...Oysa herzaman şans tanımak lazım başka bakış açılarınada ...galiba :))sanırım:))gibi

Bazen aklıma o gün geliyor .."duvarın kaydığı gün"çok inanmıştım kaydığına ve zihnime bu şekilde kaydolmuş..."duvarın kaydığı gün"kayan halıymış umurumda bile değil:))

yokluk

çıplak yaşıyoruz ;
giyimimiz çıplak varlığımız yokluk içinde geçmekte
yok gibi yaşıyoruz hep olacak gibi yiyip içiyoruz,
sanki yemek için gelmişiz, uyumak için gelmişiz
oysa biz uyanıkken bile uykudayız kendimizden habersiziz,
kendimizi kaybetmiş arayacağımız adresi bilmiyoruz,
adressiz yoldaşlar yürütür hayatımızı.
İlacımızı okuyoruz onu hiç kullanmıyoruz,
oysa sadece okumak şifa değildir
onu yaşamadıkça asla iyileşemeyiz.
Sanki yaşamıyor gibi yaşıyoruz,
görmüyor gibi görüyor,
konuşmuyor gibi konuşuyoruz.
kalbimizi bir görsek biz bile tanıyamayız
kendimizi görmüyoruz
başka adresler meşkul etmiş içimizi,
vardığımız yere vardığımızda
geriye adım hakkı asla tanınmayacak
bunun bilincindeyiz,
ne yaşıyorsak bilerek yanlış yapmaktan yaşıyoruz.
Bir söz bir hayatı anlatır,
fazla sözde, mana anlamını kaybeder
sonra kendini kaybeder
bir balmışsın ki sen yoksun
varlıkta yokluk yaşıyorsun,
görmeden, duymadan, tutmadan yaşıyorsun,
sana sadece haya verilse onu kaybedersin
bunun yanında akılda gerek
akılsız haya hiç bi işe yaramaz,
edeb verilse onu yitirirsin
akılsız edeb boş bir kutu gibidir
zira senin adın akıldır
akılsız baş yok olmaya mahkum bırakılmıştır
ya aklını kullan yoktan var ol.
Ya da aklını yok et
varken yok ol.
misafir kalem "sır"

22.08.2008

Niyetlerimiz kurtarırmı bizi??



Çok olmuştur hakikaten iyi olacağını düşünüp yaptığım bir işin ,kötü sonuçlar doğurması..İmtihandır içimizdeki mücadeleyi perçinleyen bir darbedir belkide..
Geçen gece başıma geldi böylesi bir hadise. Saat kaçtı bilmiyorum ama evdekilerin hepsi uyuduğuna göre hayli geç olmalı ..mutfakta kalmış bi kaç bulaşığı yıkadım ..balkona çıktım .alt katın terasında "duman"uykusu kaçmış geziniyor..
Banu ve Nil 'in köpeği.o bir sibirya kurdu....Son zamanlarda sıcaklardan olmalı iştahı kesilmiş...tüy döküyor...Kafasını kaldırdı "yalnız değilsin" kabilinden gülümsedim...Neyi ne kadar görebiliyor merak ediyorum..gözlerinin üzerinde kaş hizasında gri tüyler var...ön ayaklarını kaldırınca büyük insan boyunda...onlara atfedilen sıfat sadakat olsada ben fazla sevgi dolu olduğunu düşünüyorum..öyleki nil başka köpek sevse kokusunu alınca hırçınlaşıyor..paylaşmayı sevmiyor sevdiğini:))



Aklıma geldi iyi bi tavuk parçası vardı yemekten artan ..Yarına kadar kuruyacaktı alıp geldim fırlattım karanlıkta aşağı doğru ama duman'ın yanına değil yan balkona yani korkuluğun arkasına düştü....aralarında sadece sıkı demirler vardı Hayvan döndü dolaştı kokusunu aldı ama ulaşamadı..hırladı.. ağladı..ama nafile evdekilerde uyanmadı bende bişey yapamadım ..ikram edeyim derken eziyet ettim hayvana. ....


bilmiyorum niyetim kurtarırmı..........

çok olur böyle durumlar bende ...

galiba daha sakin olmalıyım ...

19.08.2008

Yalana inanmak....


"yaşama sanatı ,yalanlara inanmayı bimektir "

farkındayım öncedende yazmıştım bunu alıntı idi ...Ben kurmadım bu sözü Cesare Pavese söylemiş..beni kafa karıştırmakla itham etmeyin ...

anlaşılmıyacak kadar çetrefilli değil,sadece düşünün ...Hayatınızın her anı içinize sinecek samimiyyettemi?her hareketiniz içtenliklimi mesela ?her bulunduğunuz yer olmak istediğiniz yermi?her cümlenizi her kelimenizi dudaklarınızdan geçmeden önce süzüyormusunuz akıl süzgecinden? "Ya bu deveyi güdersin ya bu diyardan gidersin "özet olarak.
Benimle kinayeli konuşmayın ..imalardan, işaretlerden sıkıldım ..Biraz daha cesur olun lutfen .İtiraf edin paketlediğiniz her hediyeyi hakikaten vermek istediğiniz içinmi veriyorsunuz Yoksa zaruretler etrafınızı çevirdiği için mi?Her selamınız, her taktirniz ,her eleştiriniz ,her alkışınız ben artık bişey demiyorum düşünün sadece ..yalan varmı hayatınızın özünde ?

Ben bu sözü sahici yaşamanın zorluğuna bir vurgu olarak algıladım ..Hayat her zaman hesap edilebilecek bir şey değil ..Bir yalanın kollarına bırakmak kendini ,daha cazip daha güvenli olabiliyor.

"kendini seçemiyorsun
bırakıp kaçamıyorsun
............................
öteki olabilmeyi,
yerine koyabilmeyi
geride durabilmeyi öğreniyorsun.."
minik serçe(farkındayım)

17.08.2008

yalnızlığın sesi!!


Hani an gelir ya;
kelimeler dudaklarınızın arasında sıkışır da çıkmak istemez, iki taşın arasında sıkışmış küçük bir yaprak gibi.......
Yüreğin derin bir okyanus sözler seni boğacakmış kaybolacaksın gibi, kalbin sus pus olmuş gecenin gündüze küstüğü gibi, hani gün gelir ya kalabalıkta yalnızlık hisseder kalbin, yalnızlıkta ise kalabalık yaşar yüreğin......
Ümitler sanki tükenmiş, hayat sana küsmüş de ümit yazan kapıları yüzüne kapatmış gibi, öyle bir hal alırsın ki, sana gül atanı taş atıyor, taş atanı da gül atıyor sanarsın da sevdiklerine küser sırtını dönersin........
Konuşmanın sırrı susmaktır, yaşamanın sırrı ise sabırla sukut etmektir, peşin hükümler vardır yüreğini kahreden, yersiz şüpheler oluşur seni boşluklara sürükleyen.....
Bulutlar bekler yüreğin haberlerle yüklü, boş kalır ellerin ve haykırasın gelir, sesin yüreğindir, kalbindeki sessizliktir.....
Haykırmak sukuttur, gönlünde duygular birikir, an gelir duygulanamaz ağlayamazsın, bazen bir gülüş yeter yaranı sarmaya, bazende keder ve acı kapatır kalbindeki acıyı, dost arar suskun yüreğin özlemeyi özlersin, özlenmeyi özlersin, yanar yüreğin suskun dilinde dostluk acısı nakaratları dolaşır, her şeyini feda edecek bir dost gözlersin, karanlığa gülümsersin tebessüm edersin yalnızlığa, yaran derindir sessizliğinde ise kıyamet şiddeti, bir an gelir yalnız zannedersin kendini, aklın ikinci insandır yanında bunu hissedersin, hala yüreğin sessiz ve boşlukla dolu, gece bir bankın terkedilip kaderine teslim edildiği gibi.
Seslenmek istersin seslenmek istediğine, duyurmak istersin sesini, haykırırsın ama kime haykırdığını bir türlü bilemezsin, yalnızlığında kalabalığın artar bunu sen bile anlayamazsın, kimliğini ararsın, kendini bulmak pahasına titretirsin semayı, sesine ses eklemek ümidiyle, öyle bir an olur, yalnızlığın artar.
Yalnızlığında çoğalır yüreğindeki selsenişler, karşılık alıyormuş gibi hissedersin, sesine ses eklenir kendini bulguğunu düşünürsün, ve anlarsın o an neden kelimelerin sıkışıp da kalbinde hapsettiğini, gerçek dostluğu bulursun, gerçek sesi işitirsin, manevi bir kalabalıktır yalnızlığın, sana sesleneni göremezsin, elinle onu tutamazsın, istediğin an onun yanında ve huzurundasın, artık yalnızlığını terk etmiş bir kimliğe sahip olursun, ve ;
Öyle bir an gelir ki : suskun yüreğin yalnızlığın sesiymiş, yalnızlık ise senin kendi kimliğinmiş.

misafir kalem:"sır"

16.08.2008

la tehzen.......

Kaçış hep vardı....bir tercih yada zaruret ama tarihi insanınki kadar eskidir kaçmanın belkide ....İnsan yorulunca,,sıkılınca bakışlardaki öfkeden ,hırstan kaçmak nimet gibidir.Huzurlu zamanlarda bile üstü örtülmüş bir ihtimal olarak, zihnimizin kuytu köşesinde bekler.
Ama kaçışlar birazda şaşkınlık eseridir.Çünkü aslolan hep yanımızdadır....Huzuru aramaya başlıyacağımız yer tamda kalbimizin kapağına adı nakş olandır.Kutlu resulün "sevr"de dostunu ferahlattığı cümlesi budur ".....la tehzen innallahe meane"(mahzun olma şüphesizALLAH bizimle".belkide tevhid cümlesi kadar mühim dir bunu anlamak.anlamsal olarak eşittir bence .
sukut;Güvercinler yuva yapacak bir gün ve ağını dokuyacak örümcek....
***
Hayat zincirinden boşalmış yırtıcı hayvan gibi geliyorsa üstünüze "la tahzen......"
Çok değer verdiğinizin ,çok değer kaybettirdiğini farkettiyseniz "la tahzen...."
Aile,eş ,dost,arkadaş,yar,yaren şaşırttıysa sizi "la tahzen..............."
Yine ve yeniden saklanmanız için örümcek ağı gerekiyorsa "latahzen............."
Hayal kurmanın ne kadar anlamsız ve boş olduğu çarptıysa suratınıza "la tahzen........"
Her kapı kapandıysa yüzünüze "la tahzen........"
Kaçma planları kurmuş, fakat çare olmayacağını anladıysanız "la tahzen........."
***
Bir kitapta okumuş olmalıyım ,yada bir konferansta duydum
Ebeveynlerin çocuklarını uyuturken kullandıkları kelimelerinde çocukların ruh dünyasına önemli bir yer tuttuğunu hatırlıyorum.Hatta şöyle bir tavsiye vardı.iki yaşında dili çat pat dönen yarım kelimeler kuran çocuğunuza.her gece yatarken "Allah bizimle beraber,Allah bizi görüyor,Allah bizi seviyor"diyerek üç cümleyi üçer tekrarla söyleterek uyutun.bu çocukta otamatik bir güce dayanma (iman )oluşumu sağlıycaktır.korkulardan emin cesur ve huzurlu olacaktır.ve beş yaşına geldiğinde şaşıracağınız iman alametleri gösterecektir.(hırsızlık yapmamak ,yalan söylememek gibi)
Kimbilir biz ne ninnilerle büyüdük ,hala çıkamadık çocukluk ruhundan .Oyuncaklarına dalmış her çocuğa hasretle bakıyoruz hala .Kalıplarımız uymadığı için kullanmıyoruz park ın salıncaklarını...Ama bırakıverseler kuracaz hemen oyunumuzu...."La tahzen innallahe meane"

14.08.2008

ego-benmerkezci düşünce-kibir


Uzun süren yatılı öğrencilik hayatımın son günleriydi...Kurstan çok fazla çıkmadığımız için içeriye gelen bir kaç günlük gazete bizim için çok kıymetliydi.Cümle cümle okuyup ,satır satır deşiyorduk....Helede bulmacası varsa elden ele dolaşırdı.derslerin dışında en büyük eğlencelerimizden biri karşı apartmana girip çıkanları gözetlemek ,diğeri bulmaca çözmekti.Kurşun kalemle çözüp silerdik, bu şekilde aynı bulmacayı daha çok kişi kullanmış olurdu...

Ogün elimize içinde bilgi testi olan bir dergi geçmişti ..bir grup arkadaş başındaydık derginin..benim elimdeydi kalem ..soruları okuyup , cevabı işaretliyordum ...bitince son sayfadaki cevap anahtarını açtık , bir elimde test sayfasındaki cevaplarda..

1.bilmişim

2.bilmişim

3.bilememişiz

4.bilmişim

5.bilmişim

6.bilememişiz.....

........derken bitti ..karşımda çok kıymetli bir hocam (sonrasında sağlam dostum olan)oturuyordu baktım kıs kıs gülüyor."hayırdır doğrular azımsanmayacak kadar çok ,neden güldünüz"

dediki"farkettim beraber çözdüğümüz testin doğrularını kendine ,yanlışlarını gruba mâl ettin"

bilmişim,bilememişiz:))

*****
mesnevi de bulunan bir hikayecekti yanlış hatırlamıyorsam .
kibirli insan buna benzerki ;
At idararının oluşturduğu bir birikintide bir saman çöpü üzerine konan sineği anlatır...
dermişki "duymuştum uçsuz bucaksız denizler varmış ,burası olmalı ,üzerinde heybetli gemiler şu altımdaki gibi ve ve benim gibi güçlü kaptanları olan "

11.08.2008

vaz-geç-me!

Yüksekçe bi yer ......

öyleki aşağıya baktığında başın dönmeli ,kalbin daha hızlı atmalı.....

Kanı en fazla olan damar... ...

keskin jiletle buluştuğunda , itiraz etmeden akmalı.....

Çok çeşitli haplar ....

içtiğinde hızla birbirine karışıp tepki verebilecek.....

Sağlam bir ip ...

sevgili edasıyla boynuna dolanıp bedenini taşımalı.......

Rampa bir yol ucu .....

şaşkın şöförlerin ,hızlı arabalarla delicesine aktığı....

Sağlam bir 14 lü

kabzasında sedef işleme belkide......

yada nefes alıp vermek....

hepsinden daha fazla yaksada canını!!

8.08.2008

"hira"


Çok ihtimalli hayatın sade ve yalın bi yanı olmalı seçebileceğimiz...
bütün standartları altüst eden ,
bütün genellerden uzak
tıpkı parmak izlerimiz ,kulak kıvrımlarımız gibi
bize has bize özgü bir yaşayış olmalı.
Anlayışımız ,algılayışımız kadar özel olmalıyız.
Kulaklarımızı çınlatan mukayese cümlelerine inat ,
aynı elbileseler,aynı yemekler,
aynı kitaplar tarafından kuşatılmaya inat kurtarmalıyız benliğimizi.
Yok işte olmuyor..
boşuna bunca çaba ...
çizilmiş yolda ilerlemekten başka yok yapacak bir şey....
dönüpte baktığınızda arkanızda bıraktığınız yıllar boş geliyorsa gözünüze ,
Önünüzün tıkandığı zaman dilimindesinizdir.
başka zaman bakmaz kişi geçmişe .
geçmiş sadece önümüz aydınlığını kaybedince döndüğümüz zaman dilimidir.

Belkide fersah fersah kaçmalıyız.
Şehrin komutlar veren sesine kulak tıkıyarak,yalnızlığın sukunetine bırakmalıyız ruhumuzu Gürültülerden uzaklaşırsak duyabiliriz kalp sesimizi.
kutlu resulün (s.a.v)"hira"sı gibi inzivaya çekilmeliyiz bazen.
düzen çarkının dişlileri tehdit ediyorsa ruhumuzu
"hira"kurtuluş olacaktır.
Yaradanın bizimle konuşmasının "ayetlerini bildirmesinin" açık yolu budur.

Kendini kaybetmenin yolu alkol almaksa eğer,
kendini bulmanın yolu ise bilinci yitirmemektir.
"Men arefe nefsehü,fegad arefe rabbehü" sırrınca bilakist kendini bulmak ,ancak kendini dinlemekle, tanımakla mümkündür.

sözün özü bize lazım gelen "hira"dır....

7.08.2008

etki-tepki




Varoluşun temel kaidelerindendir ,değişmez kurallardan biri.Bir durum, bir olay, bir hareket karşısında düşündüklerimiz yada davranışlarımız bizi bir yere koyar.insanı insan yapan birazda budur Bunu sosyolojik,psikolojik,dini yada vicdani boyutta ele alabiliriz . en basit şekilde izah edecek olursak gördüğümüz yada işittğimiz bir eğrilik ,artık mesul olduğımuz durumdur.kulağa çok korkutucu gelsede yaradıcının bizi buna şahit yapmasındaki hikmet belkide budur .

Bedenimizde yada ailemizde bir engelli olmayışı bizi engellilere sadece acımakla mükellef kılmaz.bize düşen dini yönden şükür etmek kıymet bilmek gibi görünsede.Onların hayatlarını kolaylaştırmakta artık omuzlarımızdadır. Mükellef bir sofrada akşam yemeğine oturacakken , afrikada açlıktan karnı sırtına yapışmış,taş kemiren !çocukların ekranımıza düşmesi huzursuz ediyorsa bizi hala diri bir ruh taşıyoruz demektir.etki varsa tepki olmalı.yani sadece sofradakilere şükretmek yeterli olmayacaktır o dakikadan sonra Daha sahici bir tepki gereklidir .ruhu doyuracak bi tepki......
***
Dünyanın üstünde ,aynı zaman diliminde yaşıyan insanlar arasında, farkında olmasalarda bir hukuk (hak)ilişkisi sözkonusudur.Böyle düşünürüm .Sadece çatımızın altında nefes alanları kayırmak imtihanı atlatmamız anlamına gelmiyor sanki .Belki teknolojiye lanet okumak gelicek içimizden ama, haberdar olduğumuz her acı bizim sınanma sebebimizde olabilir.Sofrasına bomba düşen ,küçücükken taciz edilen,türlü işkenceye maruz kalan her çocuğun velayeti üstümüzedir.
Anlatmak istediğim erkeklerin cıvık futbol muhabbetlerinden ,bayanların saç rengi ve bakımından daha vahim bir meseledir.toplumsal ahlak anlayışını yeniden bina etmek ,tepkimizi ortaya koyma cesareti gösterebilmek ,gerilim sahibi olmak vs...

kördüğüm


_ bizden gizlediğin bi rahatsızlığın mı var?
Hayatınızın bütününde neşeli,insani ilişkilerinizde umursamaz ve rahat tavırlar koyunca ortaya ufacık bi açıklıkta bu soruya muhatap olursunuz.insanlar gizemi sever ve araştırmaya meraklıdır .sanki sizin derdinizi ilk bilen olmaları, onları ulaşılmaz bir mevkiye koyacaktır.Bilmiyorum belkide hesapsız bi samimiyetle sorarlar bunu.ama etrafına aşılmaz tebessüm duvarları ören biriyseniz.kolay olmaz açılmak. Sebeb belkide içinde büyüdüğünüz çevrenin(ailenin) size kazandırdığı!(kazanç olup olmadığı tartışılır)bi imajdır.öyleki yıkamazsınız bunu .güçlü olma adına ,sağlam durma adına .en yakınlarına bile dertlenme zafiyetini göstermeden yaşarsınız .... Oysa kutsal kitapta bile insanı anlatan ayetlerde güç vurgusu yoktur.insan zayıftır.Kendisine güç telkin etmesi zayıflığını kendinden bile saklaması nafiledir.Bütün şehri güldürdüğü halde geceleri yalnız köşesinde ağlıyan palyaço gibi kalırsınız ışıklar söndüğünde...
***
Hala bunu yapan varmı bilmiyorum eskiden örgü kazaklar vardı kalın kalın .Onlarca özel örnekten itinayla örülmüş el işleri.Eskiseler bile yırtılmazdı o kazaklar.Evin en küçüğüde bırakınca giymeyi, anneler onları söker, iplerin kırışıklarını buharda açar,uyumlu renkleri birleştirir, kalın şişlerle paspas örerlerdi.Ben olayın sökme kısmında aktif rol oynardım :)bazen yün iplerde iplerin kördüğüm olduğu kısımlar olurduki yöresel adıyla "tıncik" derdi annem .Açmak imkansız gibi görününce koparıverirdim ipi.annem kızardı "kolayına kaçıyorsun derdi...
Gücümüz iplere yetiyor, hayatımız kördüğüm olduğunda koparamıyoruz maalasef.içimde gittikçe büyüyen acılı bir hastalığın sancısı var .Zihnimde oluşturduğun bütün öğretilerin aksine geceleri düşlediğim gerçekleşmeyeceği belli hayeller aksine .. "hayatına hüküm süren güç yanlızlığın var".Aşılmıyacak tabular bina etmişim zihnimde "Bayrağı düşürmeme kaygısı yaşamamıza fırsat vermiyor"oysa "insan zayıftır"."insan unutur"."insan nankördür"..vs

ağla(ma)


Aklın sustuğu demlerde ağlamak sığınaktır.gözyaşları hangi soruna cevap olabilir..ki itirazlarımız hiç bitmiyor.ağlamanın bi mantığı yok oysa.sadece rahatlatıyor insanı .........öfkeyi dindirmeye ,duyguyu sindirmeye yarıyor sanki...ağlamaya başlayınca içten içten hep bu halde kalmaya niyetlenir insan ..dünya döndükçe ağlıyacaktır sanki .... zihnine geçmiş zamana dair her türlü kırılganlık hucum eder.....her bir acı için fazladan bir kaç damla yaş daha döker ..
bazen hastalıklarında hep önceden varolan bir birikimin mahsülü olduğu iddea edilir ki bu kaçınılmazdır .....

"hastalıklar cesedi ,acılar ruhu tahrib eder .."

"ağla rahatlarsın ,ağla açılırsın ,ferahlarsın "derler ağlamak bir dışa vurumdur .ruh halinin dışa vurumu .unutmak istemiyorsanız sıkın dişinizi .acıyı içinizde saklayın .ağlamayın .......

***

Güç kelimesinin bendeki karşılığı babamdır.Hatırlıyorum amcam vefat ettiğinde onun yıkanıp kefenlenmesinde bulunmuştu......bütün amcalar bu erken vedayı gözyaşları ile karşılamıştı .babam ağlamamıştı belki şok olmuş belki donup kalmıştı .....bu önceleri kişinin kendisine güçlü olma telkinidir .diğer insanlar için tutunacak bir dal ,abi olma gayreti ..... ama sonrasında her ambulans sesi babamın yüzünün rengini soldurdu.her ambulans sesinde doldu gözleri dudaklarını çiğnedi ..keşke ağlasaydı ....

demiş şair;

"Ne beyân-ı hâle cür'et, ne figâna tâkatım var.
Ne recâ-yı vasla gayret, ne firâka kudretim var."